Eğitim - Öğrenme - Öğretim - Yetiştirme Nedir? Ne Değildir?
Birbirleriyle iç içe geçmiş ve ortak yanları olsa da farklı anlamlar taşıyan dört kavram. Gündelik hayatımızda bazen birini diğerinin yerine kullanıyoruz. Bazen bir görev tanımı oluşturduğumuzda aslında bunlardan birini kastederken pozisyonun ismine diğerini yazıyoruz. Erdem Demirbaş'ın kaleme aldığı yazı sizlerle.
İnsanoğlunun tanımlarla arası pek iyi değil ne yazık ki. Hatta “tanım” kelimesiyle arası iyi değil. “…’nın tanımı nedir?” diye sorulduğunda donakalan birine soruyu “sence … ne demektir?” diye değiştirdiğinizde bir şeyler anlatmaya başlayabilir.
Kim bilir belki öğrenciliğimizde tanımları anlamak yerine hep ezberlemeye yönlendirildiğimiz için soğuduk bu kavramdan. Hemen cümle içinde kullanma kısmına atlamayı sevdik. “Mesela” diye başlayan bir açıklama yapmak daha kolay geldi bize hep.
Oysa bir şeyi tanımlamak onun ne anlama geldiğini ifade etmenin en yoğun, en kristalize hali belki de. Bizim “sözlük tanımı” kalıbıyla burun kıvırdığımız sözlükler görüp görebileceğimiz anlamı en yoğun, en verimli yazın ürünleri muhtemelen.
Tanımlar özellikle de anlamı birbirine yakın kavramlar bir araya gelmeye başladığında daha önem kazanıyor. Elma ile armudu birbirine karıştırmamak için renklerini, kokularını, şekillerini doğru bilmek önemli çünkü. Rahmetli annem bir gün bir şeyler anlatırken Kütahya yerine laf arasında yanlışlıkla Hatay demişti. Biz de kendisini düzelttiğimizde “ne var canım Kütahya- Hatay oralar işte” deyivermişti! Birbirine Kütahya ve Hatay kadar uzak olmasa da bazı kavramları yanlış yerde, bazı yerlerde de yanlış kavramları kullanmak sorun yaratabiliyor.
Ben bu yazıda birbirleriyle sıklıkla karıştırılan dört kavramdan bahsedip, ne anlama gelirler ve birbirlerinden nasıl ayrışırlar anlatmaya çalışacağım. Bunlar eğitim (education), öğrenme (learning), öğretim (instruction) ve yetiştirme (training). Bu dört kavram gündelik konuşmalarda birbirleriyle karıştırıldığı gibi kurumsal hayatta yetenek gelişimi rollerinin adını koyarken veya görev tanımlarını yazarken de yanlış şekilde kullanılabiliyor.
Bu yazıyı yazmaya şu sıralar doktorada aldığım “Öğretim Tasarımı (Instructional Design)” dersinin birkaç hafta önceki oturumunda karar verdim. Bu yüzden de yazıda, dersin hocası olan Ali Şimşek’in bizimle paylaştığı notlardan ve yazdığı “Öğretim Tasarımı” kitabından bol bol faydalandım.
Eğitim (Education)
Her ne kadar bu kavram için bir sürü tanım yapılsa da ben Ali Şimşek’in tanımını çok doyurucu buldum: Eğitim, toplumsal hedefler doğrultusunda, bireyin potansiyeline dayanarak onun davranış kalıplarını değiştirme yoluyla gelişimini destekleme sürecidir.
Eğitimin içinde birçok boyut olduğu için tanımı da ister istemez biraz uzun oluyor. Bu yazının konusu olan diğer kavramlarla olan farklarını açıklarken bir yandan da bu boyutlara değineyim.
Öncelikle eğitimin bir sosyal aktivite olduğunu ve bireyin eğitiminin onun toplumla ilişkisini etkilemesi nedeniyle toplumu da etkilediğini belirtmek gerek. Öğrenme bireysel bir hadise iken eğitim başkalarıyla birlikte yapılan bir aktivitedir çünkü.
Yetiştirme (training) daha çok davranış odaklı iken eğitimin amacı davranış kalıbını değiştirmektir. Davranışın altında yatan kalıpların içerisinde değerler, varsayımlar, inançlar, seçimler ve tutumlar yer alır. Bir birey hayattan izole şekilde yaratılmış bir vakada istenen davranışı gösterebilir ve eğitildiği zannedilebilir. Yalnız o kişi bu davranışı gerçek bir ortamda sergileyemiyorsa eğitim gerçekleşmemiş demektir.
Örnekse bir sürücü adayı ehliyet almak için girdiği sürüş sınavında her şeyi doğru yapabilir ve sınavı geçebilir. Bu durum onun sınavı geçmek için gerekli davranışları öğrendiğini kanıtlar. Fakat aynı kişi gerçek trafikte bu davranışları sergilemiyorsa onun eğitildiğini söylemek mümkün değildir.
İş hayatında alınan eğitimlerde bol bol vaka çalışması yapılır. Kişi, sınıfta yapılan vaka çalışmasında istenen davranışları sergileyebilir. Fakat üç-beş gün sonra masasına oturduğunda ya da sahaya çıktığında gerçek bir olayla karşılaştığında aynı davranışı sergilemesi için değerlerinde ve tutumunda bir değişim olmuş olması gerekir. Eğitim bu değişimi sağlamaya yarar.
Son olarak da tanımda bahsi geçen bireyin potansiyeli kavramının sadece yetenek ya da kapasiteyi anlatmadığını, aynı zamanda kişinin istek ve iradesini de kapsadığını ekleyeyim. Bu durum kimsenin kendi isteği ve iradesi olmadan eğitilemeyeceği anlamına gelir.
Öğrenme (Learning)
Öğrenme de birçok farklı şekilde tanımlanabilir. Ben yine Ali Hocamın notlarından gideyim. Öğrenme, birey ile çevresindeki etkileşim sonucunda ortaya çıkan görece kalıcı yaşam ürünleridir.
Öğrenme için illaki bir öğretmene, anlatıcıya ve hatta öğretme amacına ihtiyaç yoktur. Birey yaşadığı tüm deneyimlerden, karşılaştığı tüm olaylardan ve insanlardan öğrenebilir. Hatta bu deneyimler tamamen tesadüf ve şans eseri de gerçekleşebilir ve bireyin öğrenmesini sağlayan kişi bunun farkında bile olmayabilir. Toplu taşımada yanınızdaki kişiden duyduklarınız veya evin camından dışarıya baktığınızda gördükleriniz de öğrenmeyi sağlayabilir.
Bu sebeple öğrenme öğrenen bireyin (learner) sorumluğundadır. Bir öğretici/ anlatıcı öğretme amacı taşıyabilir ve bireyin öğrenmesine yardımcı olabilir fakat öğrenmenin sorumluluğunu hiçbir zaman üzerine alamaz ve almamalıdır. Yani öğrenme kolaylaştırılabilir, hızlandırılabilir fakat bireyin isteği ve iradesi yoksa yoktan var edilemez.
Şirketlerin çalışanlarına içinde yüzlerce, binlerce eğitim bulunan platformları açık kaynak olarak sunması buna bir örnektir. Çalışan isterse bu kaynaklardan faydalanıp öğrenebilir.
Tanımda geçen “görece kalıcı” ifadesi de çok önemli bir detayı anlatır. Birey öğrenmeden de bir bilgiyi veya davranışı alabilir ve bir süre taşıyabilir. Bir yemek tarifini ezberlemek ya da Excel’de bir işlemin nasıl yapıldığını tekrar etmek öğrenmenin gerçekleştiğini göstermez. Öğrenme bir bilgiyi dilediğiniz zaman geri çağırabiliyorsanız, onu kullanabiliyorsanız gerçekleşmiş demektir. Tabiki zaman içinde bazı bilgiler veya davranışlar zamanında öğrenilmiş olsa da unutulabilir. Bu yüzden tanımda “görece kalıcı” gibi uçsuz bucaksız olmayan bir süreden bahsedilmiştir.
Öğretim (Instruction)
Bu yazıda bahsi geçen dört kavram arasında en az kullanılanın ve hakkı yenenin bu olduğunu düşünüyorum. Genellikle bunu “….eğitim-öğretim döneminde” kalıbıyla görmeye alışığızdır. İş hayatında ise “öğretim tasarımı” (instructional design) bağlamı dışında pek kullanılmaz.
Öğretimi kısa ve öz bir şekilde öğrenmenin sistemli ve yapılandırılmış bir şekilde yönlendirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu anlamda öğretim, eğitim bölümünde bahsettiğimiz o tesadüfi, şans eseri olarak gerçekleşebilecek bir öğrenme yerine hedefli ve programlı bir öğrenimi amaçlar.
Böyle olduğu için uzmanlar eğitimin tasarlanamayacağını fakat öğretimin tasarlanabileceğini belirtirler. Yani eğitim kontrol edilemezken öğretim kontrol edilebilir ve planlanabilirdir. Bu açıdan öğretim, eğitimin bir parçası ya da özel bir türü olarak görülebilir.
Öğretim bir insan (instructor/teacher) desteğiyle de yapılabileceği gibi bir ürün ya da nesneyle de (material) olabilir. Eğer süreçte bir insan varsa bunun adı öğretme (teaching) olur. Böyle bakıldığında öğretme de öğretimin özel bir türüdür.
Bilgiye erişimin artması ve öğrenen merkezli bir öğretimin yaygınlaşmasıyla birlikte öğretmenin/eğitmenin rolü de günümüzde değişti. Öğretmenin/eğitmenin konumu “sahnedeki bilge” (sage on the stage) yerine daha çok “kenardaki kılavuz” (guide on the side) rolüne evrilmiş durumda.
İş hayatında “fasilitasyon” kavramını daha çok duyar olmamız da bu durumun bir göstergesi. Çocuk ya da yetişkin fark etmeksizin tüm öğrenenler artık süreçte daha aktif olmayı, bildiğini göstermeyi veya keşfederek öğrenmeyi bir öğretmenden/eğitmenden dinlemeye tercih ediyorlar.
Yetiştirme (Training)
Yetiştirme, bireylere belirli işlevleri yerine getirebilmeleri için teknik ve pratik beceriler kazanmalarına yardımcı olma sürecidir. Bu da tıpkı öğretim gibi eğitimin bir parçası ve özel bir türü olarak görülebilir.
Yetiştirme aynı öğretim gibi hedef odaklı ve yapılandırılmış bir süreçtir. Programın sonunda kazandırılacak beceri ya da istenen davranış bellidir. Bu, fiziksel veya zihinsel bir beceri olabilir. Aynı zamanda süreç belli adımlar ve aşamalar üzerinden programlanmıştır. Öğretimden farklı olarak burada bireye sadece o becerileri kazandırmak amaçlanır ve teorik açıklamalardan uzak durulur.
Örnekse bir kişiye sürüş becerileri öğretilirken kısa bir açıklama yaptıktan sonra uygulama ağırlıklı bir program uygulanır. Bireyin arabayı kullanması sırasında geribildirim yoluyla hataları düzeltilebilir veya örnek bir uygulama göstererek beceriyi kazanması hızlandırılabilir. Şablon olarak genellikle “gösterme-yaptırma-düzeltme” akışı izlenir.
Bu kavram özellikle iş hayatında çok fazla kullanılır. Mesleki ve teknik becerilerin kazandırılmasına odaklanması, hedef çıktılarının netliği ve yapılandırılmış bir süreç olması iş hayatının ruhuna çok uygundur. Ayrıca iş hayatının kısa vadeyi önemseyen tavrı da yetiştirmenin bu dünyaya uygun olmasını sağlayan faktörlerden biridir. Yaygın bir söylem olarak kullanılan “yetiştirme bildiğimiz bir geleceğe hazırlık iken eğitim bilmediğimiz bir geleceğe hazırlıktır” sözü bu iki kavram arasındaki farkı güzel ifade eder.
Okumaya üşendim bir özet versen?
Sonuç olarak bu dört kavram birbirleriyle iç içe geçmiş ve ortak yanları olan kavramlar olmasına rağmen farklı anlamlar taşır. Eğitim bunlar arasında en geniş olanı iken eğitimin sistemli olan haline öğretim, bunun beceri ağırlıklı olan versiyonu ise yetiştirmedir. Öğrenme ise bu üç kavramın hepsinin bir parçasıdır ve onların başarılı olması için sağlanması gereken bir koşuldur.
Kaynak: Erdem Demirbaş